ÖTEKİ ODA SENDROMU

Toplumsal gelişimin en önemli basamağı bedensel ve ruhsal olarak sağlıklı bireyler yetiştirmektir. Ebeveynlerin çocuklar ile olan iletişimi, onlara karşı davranış ve tutumları çocukların gelecekteki hayatlarını doğrudan etkilemektedir.

Günlük hayatta sıklıkla, doydum diyen çocuğa zorla yemek yedirildiğini, çocuğun uykusu gelmediği halde uyutulmaya çalışıldığını, üşümedim dediği halde kat kat giydirildiğini ve çocuğa daha pek çok yapmak istemediği şeyin yaptırılmaya zorlandığını görüyoruz. Bunların masum olduğu ve iyi niyet ya da ebeveyn psikolojisi kaynaklı olduğu düşünülse de bu yapılanlar maalesef çocuğun hayatı için olumsuz bir etki bırakabilmektedir. Çocuğun ne istediğini önemsemeden istediklerini çocuğa yaptıran ebeveyn çocuğun karar verme yetkinliğini bozmaktadır.

Çocukluk çağında hayatındaki her şeye başkalarının özellikle de ebeveynlerinin karar verdiği kişilerde “Öteki oda sendromu” denilen bir durum oluşmaktadır. Bu sendrom İngiliz psikanalist “Ronald Britton” tarafından “The Other Room” (Öteki Oda) sendromu olarak tanımlanmıştır.

Çocukluk çağında çocuğun yapacağı her şeyin dışarıdan kontrol edilerek yapılmaya zorlanması çocuğun merkezini içten dışa taşıyabilir. Çocuk maruz bırakılan davranış şekli sonucu içte bir sorun olduğunu düşünerek dışa yönelir. Merkezin içte kalmaması demek kişinin her girdiği ortamı merkez sanmasına neden olur. Böylece başkalarına göre yaşamaya başlar; her ortam değişikliğinde değişir; bu da onu kendi benliğinden uzaklaştırır.

Bu kişiler karar alamama ve başkalarının isteklerine bağımlı bir hayat yaşama eğiliminde olurlar. Kendi kararıyla hareket edemeyen ve dışa bağımlı halde yaşayan kişiler aile hayatında, iş hayatında ve diğer tüm sosyal çevrelerde sorun oluşturmaktadır.

Çocukluk çağında bu şekilde davranılan çocuk, doğrunun kendi istekleri ve düşünceleri değil kendinden başka insanların onun için istediği ve düşündüğü şeylerin olduğunu sanır. Ve böyle yetişen bir çocuk ilerideki hayatında kendi başına karar almakta çok zorlanır.

information, help, confusion-6614090.jpg

Öteki oda sendromu insana her zaman kendinde olmayanın ona güzel gelmesini düşünmesine neden olur.  Hatta “Öteki oda sendromu” terimi, bu kişilerde en güzel odanın onun olmayan başkasının olan odanın olmasını düşünmesinden gelmektedir. Kişi için en güzel ev onun oturmadığı ev, en güzel arkadaş onun olmayan arkadaş, en güzel iş onun çalışmadığı iş; kısacası en güzel hayat onun yaşamadığı hayattır. Dolayısıyla bu kişilerin hayatı boyunca sahip olduğu şeylerden mutlu olmayı başaramadığını söylemek mümkün.

girl, anime, drawing-8026232.jpg

Öteki oda sendromunu tanımlayan Ronald Britton kitabında, inanç ve bilgi arasındaki ayrıma tutunamayan bir hastadan bahsediyor. Bu hasta ile ilgili şunları paylaşıyor:

“Onu bilgi olarak görmedikçe inançtan hiçbir güvenlik elde edemezdi, onun için olasılık yoktu, yalnızca olasılık ya da kesinlik vardı. Bu nedenle nesnesinin tam olarak nerede olduğunu bildiğine inanmıyorsa kendisini panik içinde hissediyordu. Bu nedenle, asıl nesnesinin nerede olduğunu bildiği konusunda kendisini bir an bile şüpheye düşürecek her türlü durumdan kaçınmak için ayrıntılı stratejiler geliştirdi.

Belirsizliğe karşı nihai silahı, bilgi olarak ele aldığı bir karşı inanç sistemiydi. Bu karşı inançlar, korkunç sonuçları olduğu için onu rahatsız ediyordu. Böyle bir karşı inanç, onun kör olacağıydı. Çocukluğundan beri en büyük korkusu, annesinin ‘gözden uzak olması’ durumunda kendisinin ne olacağıydı. Annesinin ‘gözden uzakta’ varlığını sürdürmesi onun ‘diğer odada’ olduğu anlamına geliyordu.

Bundan korunmak için geliştirdiği karşı inanç, annesinin gözden uzak olmadığı, kendisinin kör olduğu yönündeydi. Daha sonra bu, annesini görmediği takdirde kör olacağı inancı haline geldi. Sonunda ‘annem ölürse kör olurum’ şeklini aldı. Benim yokluğumun onun körlüğüne yol açacağına inandığı aktarım da bu şekilde ortaya çıktı.

Annesini kaybeden hasta annesinin ölümünün ardından bu olayın dışsal gerçekliğini kabullenmekle birlikte ruhsal olarak kabullenememiştir. Annesinin yokluğunu hissediyordu, öldüğünü biliyordu ama inanmıyordu. Korkunç yanılsaması çok geçmeden geri geldi ve annesini görmezse kör olacağına bir kez daha inandı. Bu karşı inanç artık annesinin ölümünün gerçekliğini inkar etmenin bir yoluydu.

Bir inançtan vazgeçememe konusundaki yetersizliğin, nesnesinden vazgeçememeyle paralel olduğuna dair de ikna edici kanıtlar vardı. Vazgeçilmesi gereken inançlardan biri de kayıp nesnenin yaşam için vazgeçilmez olduğudur.”

Yine Ronald Britton, kişinin kendisinin asla bilemeyeceği olayların ‘diğer odada’ gerçekleştiğini düşünmesi olarak tanımlamakla beraber “Hiçbir zaman kendi hayalimizde kurduğumuz ilk sahnenin katılımcıları olamayız; yokluğumuzda nesnelerimizin buluştuğu o ‘diğer oda’da da hiçbir zaman bir yer işgal edemeyiz” diye belirtmektedir.

oasis, nature, desert-2335767.jpg

Çocukluğunda ebeveynleri ve yakın çevresi tarafından tercihleri, duyguları, fikirleri ve istekleri eleştirilmeden, suçlanmadan kabul edilen kişilerin merkezi içte kalır ve karar mekanizması doğru çalışarak bağımsız karar verebilir ve başkalarının onayına, desteğine ve düşüncelerine bağımlı olmadan kendi gerçekliğinin farkında olur.

Günümüzde kendini gerçekten tanıyan, kendi içine dönerek ne istediğini bilen ve hayatını başkalarına göstermelik yaşamayan çok az insan var. Maalesef girdiğimiz pek çok ortamda, iş hayatında, yakın çevremizde, arkadaş ortamımızda mutluluğu maddede, nesnede, isminin başında yazan ünvanda ya da en önemlisi de bir başka insanın varlığında arayan kişilerle karşılaşıyoruz. Hatta takıntılı aşk veya obsesif sevgi olarak kavramlaştırılan durum da öteki oda sendromu ile merkezin içten dışa taşınmasından kaynaklı olabilir. Bu durum, yanlış olduğunun fark edilmesi durumunda bile kaldırılamayan, mantık ve muhakeme ile uzaklaştırılamayan, arzu edilmeyen saplantı halindeki aşk duygusudur. Mükemmelleştirme veya idealleştirme ile takıntı durumu daha da artabilir ve aşık olunan kişi hakkında aşırı miktarda zaman harcama eylemlerinde bulunmayı içerir.

Çocuklara hoşgörülü yaklaşan, onların düşüncelerine değer veren ve onlarla doğru iletişim kuran ebeveynler oldukça toplumsal gelişimimize katkı sağlanacak, günlük hayatta insanlardan dolayı yaşadığımız pek çok problem de ortadan kalkacaktır.

ai generated, family, kids-8378101.jpg

Yararlanılan Kaynaklar:

  1. Britton, R.(1998) Belief and İmagination. Routledge. 
  2. https://www.mutunsesi.com/oteki-oda-sendromu/
  3. https://www.soylentidergi.com/oteki-oda-sendromu-ronald-britton/
  4. https://tr.wikipedia.org/

0 yorum

Bir yanıt yazın

Avatar placeholder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önemli Hatırlatma

Değerli Ziyaretçiler,

Sitemizdeki içeriklerin tamamı herhangi bir ticari kaygı olmadan hazırlanmakta olup, eczacılık mesleğine katkı sunması amacıyla mesleki duyarlılık temelinde özgün olarak sizlere sunulmaktadır.

E-BÜLTEN

Yeni yüklenen slaytlardan ve güncel yazılardan haberdar olmak istiyorsanız e-posta adresiniz ile e-bültene kaydolabilirsiniz.